FİLM | Bal - Süt - Yumurta ~ Semih Kaplanoğlu

Üst üste izleyip kaç gündür de kafamda döndürdüğüm bir üçlemeyle karşınızdayım arkadaşlar. İlk defa izlediğim şey hakkında bu kadar yazı okudum ve bir o kadar da tatmin olmadım. Çok iyi bir kurgu var karşımızda ama o kadar kötülerle donatılmışız ki bu kurgunun neden bu kadar iyiliğini açıklayamıyoruz gibi bir durum var ortada. 
Üç tane Yusufumuz var elimizde ama ben kesinlikle farklı Yusuflar ya da aynı Yusuf diyemiyorum. Filmlerin vizyona girmesi Yumurta, Süt, Bal şeklinde fakat yönetmen üçlemeyi sondan anlatmış. Yani Yumurta'da yetişkin, Süt'te genç, Bal'da ise çocuk bir Yusuf var. Şu anda şu kanıya vardım ki, evet Üç Yusuf var, evet benzer hayatlar ama farklı farklı Yusufların benzer hayatlarının farklı dönemlerini ele almış. Çok zorlayıp Yusuflar aynı kişi desek bile aşık olunan kızın Süt ve Yumurtada hiç değişmeden karşımıza çıkması ve Bal'daki annenin Süt'ün başındaki ağzından yılan çıkan kadının aynı olması ve Yumurta'da ölen annenin Süt'deki istasyon görevlisinin annesiyle aynı olması... bu durumları açıklayamıyoruz. Semih Kaplanoğlu'nun mevzuyu zamandan ve mekandan her ne kadar soyutladığını bilsek de sadece bunu bilmekle kalıp açıklayamıyoruz.
Filmi şöyle böyle oluyor diye anlatmayacağım zaten öyle filmler değiller ama Bal en anlaşılır, konusu olan, Karadeniz'in o muhteşem ortam ve seslerle sizi ekrana kilitleyen, yeşilin, seslerin, duyguların her tonunu bulabileceğiniz bir film. Süt onun aksine en anlaşılmazı, atmosferi daha gri tonlu ve açış sahnesinin müthiş değişikliğinden mi ya da neredeyse filmde hiç konuşulmadığından biraz gergin bir havası var. Yumurta'nın daha yumuşak geçişleri var, anlaşılırlığı bakımından ortada olan hatta biraz esprili bile diyebiliriz.
Şimdi ortak noktaya ya da bağlantılara gelince.. erkek çocuğunun anneye olan mesafesi(bal), anneyi ne kadar sevse de onu belli edememesi (süt), hatta yaş ilerledikçe anne oğul olayının bitmesi, ölünce üzülememesi bile (yumurta). Bal'da nöbet geçiren baba, Süt ve Yumurta'da da nöbet geçiren iki Yusuf. Süt hepsinde geçiyor ama Bal'da Peygamber Efendimizin içecek olarak sütü tercih ettiği o hadise okunuyor kadınlar arasında. Yumurta'da rüyasında kuyuyu gören Yusuf Süt'de Düşler dergisinde kuyu adlı şiiri yayınlanıyor. Yumurta'da da Yusuf yazar olmuş ve elinde Bal isimli kitabını görüyoruz. Üçlemede Süt kırılma noktası bence. Yılanın süte gelmesi... Semih bey diyor ki bence tüm bunlar yılan, süt, balık, tavuk, bal, arı, yumurta, inek.. Peygamberim ne demiş bunlarla ilgili. Ona bakınca belki daha anlaşılır olay. Şu an geldi bu da. Neyse. İnanın çok şey var kafamda ama karşımda izleyen biriyle konuşmaya harcamak istiyorum bu enerjimi.
Kaplanoğlu şiir yazarak dahi ifade edilemeyecek kadar güzel bir şekilde görüntüyle ifade etmiş durumları. Keşke Buğday filmini sinemada izlemeden bunları izleseymişim dedim. Buğday daha netleşirdi kafamda. Ya da evet Semih böyle zaten o yüzden bu şöyle derdim gibime geliyor. Adam diyor ki tüm bu her şey çok hızlı, ben de bu yüzden bu kadar sakin film çekiyorum, buna ihtiyacımız var. Hele Süt'de var ya hadi artık nolur ilerle, bitti mi acaba noldu diye böyle zorluyorsunuz kendinizi. Ama bunun sonunda izlemeye değecek balığı getirdiğinde annesinin tavuğu yolduğu sahne.. Bir şey yapıyor yönetmen burada. Şöyle yapıyım da anlaşılmasın sanatsal olsun diye yapmıyor o akışta sana bir şey yüklüyor en sonunda da verdiği sahne seni o yüzden vuruyor. 
Kısaca başka kitaplarda diğerlerinde bulamayıp İsmet Özel'de bulduğum neyse, filmde de diğer filmlerde bulamayıp Semih Kaplanoğlu'nda bulduğum o, diyor ve izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.
(Çok aşırı bir şekilde Buğday izlemek istiyorum şu anda.)
Sevgiler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar