KİTAP | ÖYKÜ | Asi Ruhlar ~ Halil Cibran

Halil Cibran'ın 25yaşında 1908 yılında yayınlanan kitabı Asi Ruhlar dört öyküden oluşuyor. Dili o kadar sade ki,ben de yazarım ne var ki, derken Cibran'daki ruhun sizde olmadığını düşününce ancak kendinize gelebiliyorsunuz. Cibran ruhunuzu genişletiyor. Kendinizdeki samimiyetsizliği de farkediyorsunuz. Toplumdaki ikiyüzlülük, geleneksel dar kalıplar,devlet yönetiminin ahlaki temelleri vs.. hepsini harika bir içtenlikle eleştiriyor. Biz o kadar içindeyiz ki farkedemiyoruz.
Öyküler birbirine benzer gibi görünse de, hepsini unutmamak için tek tek ele alacağım çünkü Cibran'ın yeri ayrı. 

Verde el-Hânî
Toplumun bütün baskı ve önyargılarından sıyrılmayı göze alan kızımız, zengin kocasını terkedip aşık olduğu adamla yaşamayı seçmiştir bu öyküde. Yazar en sonunda çok doğru iki noktaya değinip ''kadının, mutluluğu, kocasını mahvederek elde etmesi doğru mu?'' sorusuyla, ''erkeğin mutlu olmak için karısının duygularını köleleştirmesi doğru mu?'' sorusunu sormuş ve güzel bir cevap da vermiştir. Ama burda beni düşündüren, nefsine zor gelen şeyleri; toplumun kınamasını, zengin bir hayatı terketmeyi göze alıp yaptığımız şeyin gerçekten nefsimizin başka bir tarafının arzusu olup olmadığından emin olamadığımız kısmı. ''Allah'ın kendi ruhundan üflediği ruhumun istediğini yerine getirdim'' demekle açıklanmış olur mu yapılan işin nedeni. Ruh o ruh ola ki.. Belki de Verde'nin ruhu öyle bir ruh idi. İşte bilemiyoruz...

Mezarların Çığlığı
Bir kralın araştırılsa belki suçlu sayılmayacak olan üç ayrı suçluya verdiği ölüm hükmü üzerinden yazarın insanın insanlar için koyduğu kuralları düşünmesini, sorgulamasını konu alan bir öykü. Diyor ki, "Yasa, bir kötülüğe, daha büyük bir kötülük ile karşılık vermek midir? Töre, bir yanlışı daha büyük bir yanlış ile düzeltmek midir? Adalet, bir suçu daha büyük bir suç ile cezalandırmak mıdır!
...
Hangi beşer, Allahın kalbini açıp bakmış da, O'nun beşerden ne istediğini anlayabilmiştir?"
Bunu normal şartlar altında halk arasında düşünebiliriz fakat bir devlet ya da devlet adamı için olağanüstü durumlarda düşünebilir miyiz bilemiyorum. Bu da benim bir eksiğim daha olarak dursun burada.

Gelinin Yatağı
Gerçek bir olay olduğu notunu düşerek gene iki sevgiliyi ele alıyor yazar bu öyküde. Yakınlarının dalaveresiyle başka bir adamla evlenmek üzere olan kızımızın düğün gecesi önce sevdiğini sonra da kendisini öldürmesini anlatıyor. Ama bu kadar basit değil, çok güzel anlatıyor. Hatta yazarın biraz abarttığını fikrtine kapılıp bizde mi problem var acaba diye düşünüyorsunuz. Bu da bizim kalıplarımız olarak burada dursun.

Nankör Halil
Ruhunun özgürleşmesiyle kiliseye başkaldıran bir adamın, ülkenin idarecisine halkın haklarını savunarak halkı sevgisiyle bir arada tutmasını anlatan bu öyküyü yorum yapmadan sizlere bırakıyorum. 
"Birilerinin peşinden giderken bir zincirden kurtuluyor diğerine yakalanıyoruz. Ne zincirler tükeniyor ne de bizler yok oluyoruz. Ne zamana kadar yaşayacağız?"

Yorumlar