Giderken.



Blogumdan değil ama evlendiğimizden bu yana 7 sene oturduğumuz evden gidiyoruz artık. Bir kaç gün önce de buraya ve başka defter ve kağıtlara yazdığım yazılara tekrar dönüp bakma fırsatı buldum. Woolf'un 30 yaşından önce yazınızı yayınlatmayın deyişini insan 30 yaşına gelince ancak anlayabiliyor. Yazılarım kötü değil, hayır, söz dinlemek güzel. Anlamasak da bazen, usta sözü dinlemek gerek hayatımızda çok nadir de olsa. Bu ileriki yaşlarınızda daha sıklaşmaya başlıyor çünkü bildikçe, öğrendikçe  <- onlardan ve kendinizden eskisi kadar hoyratça emin olamama hali ortaya çıkıyor. Bu kendine güvenmeme meselesi değil, bu gelinen noktada ancak görülebilecek, kavranabalecek bir olgu. 
Anladığımız, anlamamız gereken şey neyse o katman katman açılıyor ve anlamak işi bitmiyor. Anlamak insanın yaşam süresinden daha çok vakit alıyor. Çünkü ona zaman içre zaman açılıyor. Tam anladım derken o anlamın da değiştiğini görmek ama önceki anladığımız şeyin de yanlış olmadığını ama artık o anlamda da duramayacağımızın bilincine varmak. 
Ama esas bahsetmek istediğim mesele, tüm bu gerçeği arayışlara, anlamların sürekli açılmasına, hakikatin değişmesine(!) Vs vs.. rağmen insanın sürekli ama sürekli en başa dönmesi. Şu an tüm hücrelerimle hissettiğim tek şey bu  En baş neresi diye sorarsanız ister siz ona kendi deyin, ister tanrı, ister mutlak gerçeklik, ister varoluş...  ama ben ona mutlak acziyet diyebilirim. İnsanın Allah karşısındaki "müthiş" acziyeti. 
Ne diyorduk. İşte gidiyoruz evet.  Evden gitmekle bu konuyu bağdaştırdığım için mevzuyu dünyasal olarak algılamayacak kadar beni tanıdığınızı düşünüyorum artık. Her şeye şerh düşmekten bıktım. Açıklama yapmaktan, aslında ne demek istediğimi ispatlamaya çalışmaktan, ne demek istemediğimi anlatmaktan.. usandım. Neyse ne diyorduk, gidebilene "aşk"olsun.

Yorumlar

Popüler Yayınlar