YERLİ DİZİ | Şahsiyet (2018)

"Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz, 
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda, 
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz. 
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."


Bu kadar kaliteli bir yerli dizi izlemiş olmanın verdiği huzur ve gururla karşınızdayım arkadaşlar. Şahsiyet! Alzaymır hastalığına yakalandığını öğrenen Agâh beyimiz, ne yaparsam yapayım unutacağım öyle mi, diyerek bazı beklenmedik işlere kalkışıp eskiden tanıdığı bir grup aynı kasabalı insanı öldürmeye başlıyor. Türkiye'nin ilk seri katili olarak bir türlü işin içinden çıkamayan polislerimizin aklı epey bir karışıyor. Film o kadar kaliteli ki başrol üzerinde çok iyi çalışan dizi ekibimiz bence polis kısmını atlamışlar. Karakoldaki tek kadın olan Nevra hanım işinden istifa edip polis olmaya karar veriyor sırf iyi insan olmak için. Cansu Dere çok iticiydi Onurcuğum Saylakçığım, sürekli nefes veren, garip garip göz deviren, hiçbir yaptığı hareket üzerine oturmayan, robotik bir şey olmuş bu rolde. Tamam esas işi polislik değil bunu ön plana çıkarmak istediniz ama insan da mı değil. Neyse ki dizimiz çok iyi de görmezden geliyoruz. 
Gelelim Agâh bey'e.. Onun bir derdi var. Bu hastalığını öğrendikten sonra oluşuyor anladığımız kadarıyla. Gene asosyal biri ama her gün saatlerce izlediği televizyonu atması, doğru düzgün kahvaltı etmemesi, uzun zaman sonra karşılaştığı insanların sen eskiden böyle değildin demeleri vs.. bize bu izlenimi veriyor. Değişik bir insan. Biriyle konuşurken herkesin verdiği tepkileri vermiyor. Mesela adam diyor ki, Agâh ben ölmek istiyorum bana bir tetikçi ayarla gelsin beni öldürsün diyor. Tamam bakarız diyor. Yargılamıyor. 
Hukuk işleri üzerinden de gidiyor diyebiliriz. Mahkemede gereğinin düşünülüp gereği yapılmaması eleştiriliyor. Rüşvet, yolsuzluk, kimsenin görevini ciddiye almaması, teknolojinin insanı oyalaması ve bağımlı hale getirmesi, değeri olan hiçbir şeyi ortada kalmaması, insan ilişkileri, kasaba şehir farkı, ırkçılık, sürü psikolojisi, türkçe konuşamama, kadının değersizliği, suç örtme, dilsiz şeytanlık.. Yani şu anki hayat neyse bu dizide de o dönüyor. Ama bir farkla: İnsanlar ölüyor. 
Kamera açıları şu isminde geyik geçen ama içinde hiç geyik olmayan filmdeki gibi. Yani mesela biri konuşuyor, sürekli onu gösteriyor. Karşıdakinin yüz ifadesini görememek geriyor insanı. Katilin kullandığı yazı karakteri, mesaj iletme şekli, teknolojiye ayak uyduramaması, beyoğlundaki o asansör.. Dizide sırıtan Daçya reklamından hiç hoşlanmadım. Herkesin arabası Daçya, hepsi de farklı renkte anasını satayım, hiç mi paranız yoktu da diziyi basite indirme uğruna o arabaları kullandınız. Her neyse.
Gavur tarzı var dizi de ama itmiyor. Mesela Dip'i ilk bölümden sonra izleyemedim, baş roldeki adama da gavura benzer rol vermişler o kadar sekteye uğratıyor ki hiç olmamıştı. Şahsiyetteki baş rolümüzü seviyoruz. İstanbul beyefendisi, nostaljik ve farkındalık yaratmaya çalışan bir seri katil var elimizde. Polisleri net beğenmedim. Günday'ın tarzı tamam da dizi de olmamış. Baş komiserin konuşmalarından hele hiç hoşlanmıyorum. Şey gibiler ya sanki bunlar serseri de Agâh bey polis!
Müziği de çok güzel bu arada.
Erinmesem gerçekten daha yazacağım. Erinmesem neler yazacağım da. İzleyin.
(Nevra'nın belinden alın o silahı bende bile daha az sırıtır.)

Yorumlar

POP 5