SİNEMA | Ayla (2017)

Hakkında hiçbir fikrim olmayarak hatta biraz ismini çok fazla duymamdan kaynaklı olumsuz bir önyargıyla gitmiş olduğum film, Ayla. Eğer bir film unuttuğumuz değerleri/inançları hatırlatıyorsa benim için o bir tür zikir halini alıyor. Çünkü zikir hatırlamak anlamını da taşır. Ayla da onlardan biri. Filmin kamera açıları, müzik, diyaloglar, oyuncular vs.. teknik anlamda hiçbir sıkıntısı yok. Hatta o kadar iyi ki, onlar hakkında düşünmenize gerek kalmadığından duygusal manada aşırı yükleme yapıyorsunuz kendinize ister istemez. Uzun Hikaye ve Dedemin İnsanları'nın çekildiği yerlerdeki sahneler güzel şeyler hatırlattı. Bisikletle işe gitmeler, arnavut kaldırımları, özlenen dostluklar... Güzeldi. Devletimiz ülkelerindeki savaş dolayısıyla ülkemize göç eden suriyelilere olan duyarlılığımızı arttırmak için arkasında duracağı iyi bir film seçmiş ki bir devlet için bundan daha normal bir şey olamaz diye düşünüyorum. Güney Kore'ye savaşa gönderilen genç bir askerimiz var ortada. Askerimizin elin savaşında ne işi var kısmına çok takılmak istemiyorum çünkü konu savaş değil. Konumuz, vatanı için her şeyi yapmaya göze alan bir askerin savaşa giderken de savaştan dönerken de arkasında bıraktığı 'ben'leri... Maraşlı olmasına şaşırıyor muyuz, tabi ki hayır. Savaşmayı bile doğru düzgün bilmeyen insanların sadece yüreklerini ortaya koymalarıyla başardıkları işler... Yük olarak addedeceğiniz şeylerin aslında yük değil, size güç kuvvet olabileceği ve kaderinizi olumlu yönde etkiler nitelikte olması... Yalnızca arkadaşına görev çıkmasına rağmen 'onu kim koruyacak orada' deyu tamamen gönüllü bir şekilde yola koyulan bir can yoldaşı... Fark yaratmak için biraz deli olmak gerek'in bir çeşidini görüyoruz  Baş askerimizin haberli bir şekilde geride bıraktığı ama sevdiğine değil de tüm bencilliğiyle nefsine aşık olan bir kız ve kendinin bile haberi olmayarak gerçekten sevdiğine aşık olan ikinci kızımız... Bu iki kızı karşılaştırdığımızda insanın modern zamanda sevdiğine ettiği zulmü kimse kimseye etmemiştir desek yeridir. Biz sevdiğimizi savaşa göndermiyoruz ama tutmasan anasının evine bile göndermeyecek 'aşıklarımız' mevcut. Düşünürsek...
Savaşın ortasında kalmış minik kızımız bizi derinden etkilerken askerimizle aralarında oluşan bağ tuzu biberi olup birbirlerinden ayrılmak zorunda kalmalarıyla birlikte yıllarca çekmiş oldukları özlem... Öyle birden geçen yıllar. Filmde iki dk.da geçen yılların normal hayatta da her şeye rağmen iki dk. gibi geçecek olma gerçeği... 
Filmi neden büyütemedim gözümde, çünkü ne olacağını tahmin ediyorsunuz. (bavul sahnesinde Allah var binecekler gemiye dedim)  Sonra, aşırı duygusal bir sahneden aşırı aniden komik bir sahneye sonra tekrar bireden aşırı duygusal sahneye geçmesi biraz rahatsız edici. (Bunun bir adı var ama hatırlayamadım)Bir de yaşlanınca değişik bir adamın rol alması gönlümüzde yer eden genç başkahramanımızdan bizi biraz uzaklaştırıyor. Felsefik anlamda zorlamıyor, ters köşe yok. Ve böyle bir dönemde amerikalılarla yanyana göründüğümüz sahneler de rahatsız ediciydi. Olayların gerçek olması biraz bunlardan ayrı düşünmemize neden olsa da 2017 sonlarında milletçe sinemada iki saatlik bir tramvaya maruz kalma gerçeğini hiçbir etken değiştirmiyor.
Yazdığım en kötü film tanıtımı olarak da tarihe geçsin bu yazı. Çünkü sürekli bir ağlama hali bunu gerektirdi.


Yorumlar